28 Aralık 2010 Salı

Artık vaktidir

Amcam insanlara birşeyler çalabilecek kadar iyi flamenko gitaristidir. Küçükken bizi,yani kuzenleri başına toplar bize resitaller verirdi. O zamanlar 5-6 yaşında anca varım tabi. Sıkılmadan ve gözlerimizi onun parmaklarından ayırmadan izlerdik onu. O zamanlardan aşıktık flamenko müziğine.Gitar çalmaya başladığımda elim nedense elektro gitara hiç alışamamıştı. Penayla aram hiç iyi değildi.

Şimdi de, o zamanlardan kalan bir kırıntı mıdır bilmem,sanki küçüklüğümün tınıları tekrar çağırıyor beni. Akustik takılmak hoşuma giderdi hep ama flamenkoya kalkışma cesaretini gösteremedim hiç bir zaman. Daha çok dinledim diyebilirim. Ama artık vaktidir diyorum. Büyüdükçe,çocukluğuma dair şeyler geliyor artık zihnime. Flamenko da onlardan birisi. Paco Pena,Soleares,Arpegios... Buğulu pencerelerden bakıyor bana hepsi. Hiç birisi yabancı değil. Tanıdık yüzler,tanıdık sesler. Bu sefer cesaretim var.

Şimdi zamanıdır!!!

18 Aralık 2010 Cumartesi

Facebook

Yaklaşık 1 aydır Facebook hesabım kapalı. Hem kafa dinlemek hemde zamanımı başka şeylere harcamak için kapadım. Kapatmak değil aslında,dondurdum diyebilirim. Haberiniz yoksa söyleyeyim, Facebook hesabınızı kapatamıyorsunuz. Yani üye olduğunuz andan itibaren Amarigalıların elindesiniz, neyse :)



1 ay sonra dün tekrar girdim bir iş için. Şöyle söyleyeyim, 1 ayda bende Facebook olmadan çok değişti. Rahatladım v.s. Ama dün tekrar girdiğimde baktımda insanlar hala aynı. Kendini teşhir etme saplantılarını gayet rahat anlıyorum fakat aynı döngüde yaşayan insanları görünce ne biliyim çok şaşırıyorum. Tabii ki herkesin hayatı kendine bişey diyemem ama insanlarda hiç bir değişim yok. İnsanlar dediğim listemdeki ''demirbaş'' paylaşım elçilerinden bahsediyorum :) Herkesin muzdarip olduğu bir sıkıntı var. Şimdi buna bi çözümleme yapmak istiyorum. Calm down!! :) Sayfalarca yazmayacağım. Şöyle ki, insanlar sıkıntılarla,acılarla yada muzdarip olunan herneyse,onunla bir süre kavrulurlar. Ama gerçek şu ki, o muzdariplikle ömür boyu yaşayamazlar. Yaşanmaz yani bence :)



İnsanların içsel avuntularını,dertlerini, sıkıntılarını başkalarının gözüne soka soka göstermesi çokta hoşuma gitmiyor açıkçası. Evet,bende bazen bunu yaptım ama şimdi yapmıyorum. O yüzden Facebook hesabımı dondurmakla gerçekten çok iyi bir iş yaptığımı düşünüyorum. Dışarısı çok daha güzel.Kuşlar,böcekler :) Veyahut işine yarayacak şeylerler meşgul olmak.



Hayatımıza renk kattığın doğru ama senden artık hoşlanmıyorum Facebook! :)

5 Aralık 2010 Pazar

Zenginlik

Zenginlik, canın çektiğinde deniz kenarında yürüyüş yapabilmek ve o kokuyu içine çekip,o denizi seyretmek. Eğer birini bile yapamıyorsan, elimin altında milyarların olmuş neye yarar.

Umarım bir gün hepimiz zengin oluruz.


1 Aralık 2010 Çarşamba

Yıllar geçiyor

Geçen gün aklıma geldide,2010 yılını baz alarak bazı önemli tarihler vermek istedi canım. Günleri önemli değil,yılları olsa yeter. Başlıyorum efenim :)

Ben doğalı 22 yıl,
Ortanca kardeşim doğalı 21 yıl,
Şu anda yaşadığımız eve geçeli 19 yıl,
Babamın yurtdışından gelip şirketini kuralı 16 yıl,
Ben ilkokula başlayalı 16 yıl,
İlkokul piyesinde sahneye çıkalı 11 yıl,
İlk bilgisayarım alınalı 10 yıl,
İlkokulu bitireli 8 yıl,
Küçük kardeşim doğalı 8 yıl,
''İşte budur'' dediğim kızı göreli 8 yıl,
Piyasaya sürülmesini heyecanla beklediğim St.Anger albümü çıkalı 7 yıl,
Okulda Sözel bölüm açılmamasından dolayı zorla Eşit Ağırlık bölümüne geçeli 6 yıl,
Kazım Koyuncu'yu ilk ve son kez sahnede izleyeli 6 yıl,
İlk cep telefonum alınalı 5 yıl,
Hayatımın en mükemmel konseri olan Dream Theater İstanbul konserini izleyeli 5 yıl,
Dershaneye ilk kez başlayalı 5 yıl,
ÖSS'ye ilk kez gireli 4 yıl,
Liseyi bitireli 4 yıl,
Kendi şirketimizde çalışmaya başlayalı 4 yıl,
Üniversite hayatına başlayalı 2 yıl,
İç Mimarlık bölümüne geçeli 1 yıl

OLMUŞ.


Fazla deneyim sahibi sayılmam şu hayata dair ama tek bir şey söylemek istiyorum.

Zaman su gibi akıp geçiyor,kıymetini bilmek lazım :)






21 Kasım 2010 Pazar

9/8 lik olsun mümkünse

Son zamanlarda farkettimde, işkolikliğe doğru gidiyorum. Ne zaman boş vaktimi değerlendirmek için bir yerlere gitsem,yolun yarısında ''acaba bişi olsada geri dönebilsem'' diyorum kendi kendime. Eğlenmek falan bazen sıkıntı yaratabiliyor bende. Kafa rahat olmayınca böyle oluyor demek ki.

Çok bahsediyorum bundan ama itiraf edeyim. Kafam pekde yerinde değil. Rahat değilim en kısası. Biraz dengesizim sanırım. Biraz da değil,çooook dengesizim!!!

Bu arada, kendime bir liste tutuyorum not defterimde. Bana zarar verdiğini düşündüğüm şeyleri sıralıyorum. Yaklaşık bi 20 madde oldu. Listeyi görenler kendimle alakalı bu kadar şeyi görünce ''çok abartıyorsun'' deselerde, yararını gördüm diyebilirim. Kendi kendinin psikoloğuda olmamlı insan bazen. Yok yok,her zaman olmalı. Zira dengesizler topluluğuyuz. Bizi bizden başka çözecek kimse yoook! Kendimizle yüzleştiğimiz sürece rahatlarız.

Bu arada işkoliğim dedimde, bu durum derskolikliğe doğruda gidiyor şu anda. Bayramda evden dışarı çıkmadım proje yetiştiricem diye. Hey gidi günler heeY!! Lisede böyle çalışsaydım,peeeeh!

Yarın Pazarrrrr! Hava muhtemelen harika olacak. Keşke sahilde yürüyüş yapabilecek biraz zamanım birde .........

İyi geceler! :)

19 Kasım 2010 Cuma

Sizde projelendirilemediklerimizden misiniz?

Aslında ''Balıkçı dükkanı'' aldığımda, hocanın yüz şeklinden anlamıştım nasıl bir kazığa oturacağımdan. Birde dikkat bozukluğum eklenince işe bu proje tam bir karnaval oldu benim için. Tam bitirdim dedim, 1 cm hata yüzünden 2 kesitimi tekrar çizdim. Veee boyamam kaldı artık.

Bayramdada evdeydim full time. Hiç bir şey yapamadım. Ders başından kalkıp hava almaya çıktığımda,insan görünce sarılasım geldi. Ara sıra dışarı çıkmak lazım.

Çok düzensizim evet. Bu yazımda öyle oldu. Bu arada, merhaba sevgilim, nasılsın?

İyi bayramlar efenim :)

15 Kasım 2010 Pazartesi

Sabır Baba!!!

Çok stresli ilerliyor bizim işler. Kardeşimle beraber çok göremesekte etkisini,gözlemleyebiliyoruz az çok. Babam daha çok göğüs geriyor bu stres sıkıntıya. Son 5-6 yıldır pek rahat değil. Eskisi gibide zaman ayıramıyor bize. Küçükken hep beraber gezerdik ama şimdi o bile lüks artık. Ama sabret baba! Yakında rahata kavuşturucam senide!!! Biraz sabret!

31 Ekim 2010 Pazar

işte öyle birşey

''Çarşamba günü ''..........'' isimli oyuna gidilecek ve bu oyun hakkında bir yazı yazılacak. Ödevler önümüzdeki Pazartesi gelecek'' dedi asistan hoca. Herkes toplanmaya başladı atölyede. Fakültenin girişine indik. Biletleri ne zaman alacağımızı konuşuyorduk. Küçük bi grubumuz vardı. Toplu hareket eden ama grup içindekilerin bir o kadarda bağımsız olduğu. Sınıftan, konuşmalarımızı duyanlar yanımıza geliyordu. Okulun daha ilk günleri. Herkes daha yeni yeni tanışıyordu.Bizim bilet almaya gideceğimizi duyanlar,onlar içinde bilet almamızı rica ettiler. Kıramadım,kabul ettim. Fakülteden çıkarken ''O'' da seslendi. ''Banada bir bilet alır mısın acaba?'' ''Tabii'' dedim. ''Yarın veririm biletini okulda''.

Gösterinin başlamasına daha yarım saat vardı. İçeriye girmeden,dışarıda bekleşiyordu herkes. Hava biraz serindi. Ayaküstü muhabbet ediyorduk. Çok merak ediyorduk oyunu. Biraz sonra mekanın bekleme salonuna girdik. Arkadaşlarımla konuşurken ''O'' geldi. Üstünde yeşil sweatshirt,kot pantolon ve spor ayakkabıları vardı. ''Merhaba,nasılsın?'' diye sordu. Yavaşça gruptan ayrılıp ikimizin konuşabileceği bi yere yöneldik. Gözlerindeki o masumiyet, sanki yıllardır hayalini kurduğum,saf bir güzelliğin habercisi gibi beni izliyordu. Bu kadar saf ve temiz bakışları ömrümde ilk kez onda görmüştüm. Makyaj yoktu yüzünde. Saçlarını arkadan toplamış,ellerinide sweatshirt'ünün cebine sokmuştu. Meraklı gözlerle beni dinliyordu. Bu arada gösterinin başlayacağı bildirildi ve salona girmeye başladık.Yanıma oturmadı o gün. Bi üst sıraya geçti. Kafamı geriye doğru çevirince çarprazımda kalıyordu. Şekere odaklanmış bir çocuk gibi, alttan yukarı gözlerimi ona dikmiştim. Oyun bittikten sonra konuşma fırsatımız olmadı. Çıkıştaki karmaşadan dolayı salonda onu göremedim. Dışarı çıktığımda yanıma geldi. Babasının onu almaya geldiğini söyleyerek,ellerini sweatshirt'üne sokup, hızlı adımlarla uzaklaştı benden. Bi an arkasından gitmek istedim ama,kendimi geri çekmek zorunda kaldım.
Yine bir gidişin arkasından, sessizce izliyordum.

Ortak bir arkadaşımızdan Messenger adresimi alıp eklemiş. Artık daha yakındık. Konuşmaya başladık internet üzerinden. Sonra atölye saatlerinde yanına gitmeye başladım. Bir yandan işini yapıyor,bir yandanda benimle ilgileniyordu. Gözlerinin içi gülüyordu benimle beraberken. O saf gülüşün arkasında sadece o vardı. Mabedini görebiliyordum.Telefonlaşmaya başladık. Benim atölye günlerimin akşamında beni arıyordu hep. O gün yaptığımız işlere dair şeyler soruyordu.Ertesi gün yine yanına gittim. Yemekhanede beraber yemek yedik. Mesajlaşmalar ise son sürat devam ediyordu. Artık ben çağırdığımda bile hemen yanıma geliyordu. Bazen birbirimize darılıp,barışıyorduk. Onun kantinden her geçişi,sanki ayrı bir dünya yaratıyordu gözümde. O kendine güvenen,kimseyi takmayan tavrı beni dahada ona bağlıyordu.Siyah paltosunu giyip ellerinide o paltonun cebine soktuğunda ''işte bu'' diye kendi kendime mırıldanıyordum onu gördüğümde. Beni gördüğünde hemen yanıma geliyor,bazen kendi elleriyle kahve bile yapıyordu. Karşılıklı konuşuyor,gülüyor,şakalaşıyorduk. Kahvem geç bile bitse oturup bekliyordu. Sonra o bardakları yıkayıp tekrar dolabına koyuyordu. Zaman geçtikçe dahada bağlanmaya başlıyordum kendisine. Belkide o da bana. Bir sıkıntım olduğunda hemen soru yağmuruna tutuyordu. Hepsinde, sadece sevincimi onunla paylaşmak istediğimi söylesemde, sürekli neler olduğunu bilmek istiyor,üsteliyordu.

Yılbaşı yaklaşırken okulun yılbaşı partisi tarihide kesinleşmişti. O gün için sözleştik. Dersim bittikten sonra kantinde buluştuk. Onun arkadaşları vardı sadece ortamda. Biraz oturduk,konuştuk. Partiden önce birşeyler içmek istediğini söyledi. Ortamdaki kimse okul dışına çıkmak istemediğinden,kendisini yalnız bırakmamak benim görevimdi. Okula otobüsle 15 dakika uzaklıkta bir mekana gittik. Karşımda o,Galata Kulesi ve yuvasına çekilmekte olan bir İstanbul güneşi vardı. Ben alkol almadığımdan patates istemiştim. O da birasını söyledi. İkimizde herşeyimizi anlattık orada. Hayat fikirlerimizi,ilişkileri,ailemizi... Bundan ötesi artık belliydi. İçkisi bitince mekandan ayrıldık.Okula girip çantalarımızı bıraktık ve parti salonuna geçtik. Elektronik müziği sevmediğimden,kenarda bir yere geçip ellerimi kavuşturarak beklemeye başladım. Onu izliyordum. Pembe ince bir kazak vardı üstünde. Bi ara yanıma geldi, eğer oynamazsam onunda oynamayacağını söyledi. ''Ben senin için buradayım,lütfen sen eğlenmene bak'' diyerek kendisini geri çevirdim. O kalabalıkta gözlerim sadece onu görüyordu. Bir süre daha eğlendikten sonra yanıma geldi. '' Çıkalım istersen'' dedi. Bende onaylayarak, çantalarımızı almaya gittik. Montlarımızı giydikten sonra okuldan çıkıp,durağa geldik. İlk onun otobüsü geldi. Yanaklarıma öpücük kondurup, otobüse bindi. Artık kendimde değildim.Fakat o akşamın ona son kez yakın olduğumu nerden bilebilirdim.

O partiden sonra artık görüşememeye başladık nedense. Sınavlarda üstüne binince bir hayli uzak kaldık. Kendisine hiç bi yerde rastlayamıyordum,sınavlar nedeniyle aramıyordum... Daha sonra okul sömestr tatiline girdi. 15 gün ara herşey sonlandırmaya yetmişti sanki. Okul açıldığında,o hoşlandığım,hayran olduğum kadının yerine sanki başkası gelmişti. Makyaj yapılıyor,saçlar boyatılmış. Bir anlamda büyüsünü yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı. Artık beni gördüğünde sıcak davranmıyor,aksine bazıları görmezden bile geliyordu. En sonunda ona birşeyler açıklamaya karar vermiştim. Tabii bu süreçte ben hikayeler yazıyordum ona dair. Takip ettiğinide çok iyi biliyordum. Bir gün bana ''o hikayedeki ben miyim'' diye sorarak teyidinide almıştım kendisinden. O gün inkar etmiştim hikayedekinin aslında o olmadığını. Fakat bu yalanın uzun sürmemesi için, ertesi gün ona hissettiğim herşeyi ona açıklamak istedim. Sabah okula gelirkende yanımda, 1 kağıt,1 kalem ve 1 silgi getirdim. Dersten çıktıktan sonrada buluştuk. Yanımda getirdiklerimi önüne koyarak, hikayedekinin aslında o olduğunu kendisine itiraf ettim. ''Burada bir hikaye var. Bundan sonrasını yazmakta senin elinde. İster yazarsın ve devam ederiz, yada yazmassın ve ben o kalemide kırarım,herşeyide unuturum''. Masadan kalkarken kalemi ben kırdım. Ondan sonra kendisiyle konuşma fırsatım olmadı zaten. Başkasıyla beraber olduğu haberide tez elden ulaştı bana.Artık geçmişti. Ne o eskisi gibiydi,ne de ben.

Şimdi kendime döndüm tekrar. Elimde yine koca bir ''BEN'' var.''O''nu anıyorum bazen... uyurken,otobüsteyken,yürürken. Geçtiğimiz yerlerden geçiyorum hiç istemeyerek. Oturduğumuz yerlerde oturuyorum. Her anın bir hatrı vardı onunla. Şimdi o da yok. Kendi kanaatim; yaşanması gerekiyordu,yaşandı. Özlemim sadece, bu hikaye ve hikayedeki ''O'' kadın.
Tekrar hoşçakal

19 Eylül 2010 Pazar

Heyooo!!!

Artık uyuyamıyorum. Herşey sıkıntı vermeye başladı artık. Okul taksitleri,kadınlar,askerlik,gelecek v.s v.s v.s. Bilmiyorum nereye kadar gidecek. Kötü birşeymiş ama. Aslında tanrıya hep yakındım ama bu sayede dahada yakınım artık. Dua ediyorum bol bol.

Uzun zamandır zihin bulanıklığından dolayı, kendimi pek ifade edemiyordum yazılarımda. Son bir kaç posta bakınca,gerçekten berbatlar. Şimdilik böyle kısa kısa yazıp,tekrar adapte olmaya çalışıcam. Aslında geçtiğimiz kış güzel yazılar yazmıştım ama sildim. Karmaşık yazılarım en kısa zamanda gelecek. Bu yazıyıda yataktan kalkıp yazdım bu arada. Hala uykum yok!

Sahilde yürüsem mi acaba biraz? Hmm...biraz düşüneyim.

Görüşürüz!

26 Ağustos 2010 Perşembe

Bir Umut

Karşıma neler çıkacağını az çok kestiriyorum sanki
Bazen savaşabilirim diyorum
bazende umutsuzluğa kapılıyorum
korkuyorum
Umudun kendini kendini gösterdiği anlarda
içimdeki huzuru anlatmanın imkanı yok
nasıl bir mutluluk
Hep sürse diyorum
Sürekli bir şeylerin hayaliyle
belli idealleri başarma isteğinin
heyecanını sıcak tuttuğum zaman
umudumu kaybetmiyorum
Derler ya
''İdealleri olanların hürriyetleri kendi elinde değildir''
Hürriyetimi çook ileri attım ben artık
Zorlu bir yolda yürüyorum artık
Çok şey kaybediyorum aslında.
Gençliğim gidiyor...
Ve ben bu gidişe göz yumuyorum.
Hep bir şeyi başarabilmenin umuduyla
Hep bir umutla
Hiç bitmeyen bir umutla

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Saçlarım


Henüz 1 yıl bile olmadı şu fotoğraf çekileli. Harddiskdeki eski fotoğrafları karıştırayım dedim bugün. Aslında karıştırmak istemedim. Bilerek bu fotoğrafların olduğu klasöre gittim. O gün çok eğlenmiştik bu fotoğrafları çekerken. Saçlarım ne kadarda uzunmuş,yeni farkettim. Şimdi ise kısacık bu fotoğrafa göre. Çok özlüyorum bu saçları. Ne kadar bahane bulsamda saçlarımı kestirmeme neden olan, bu saçları yok eden bir kadındı. Bir kadın sevdim, 3,5 senenin sabrını,emeğini,yaşanmışlıklarını yok ettim tek bir makas darbesinde. Şimdi soruyorum kendime. Niye kestirdim ki bu saçları? Çok sevmekle alakası yok bu tarz travmaların. Beynimizde küçücük tepeleri,kocaman dağlar yapıyoruz. Sonra o tepelere ağlıyoruz,bir ömür,bir dönem feda ediyoruz.Düz mantık bakınca baside indirmek mümkün aslında. Acı peşinde miyiz? Orası sebepsiz. Ama nedense yaşamak istiyoruz matemi,hüznü.
Tekrar uzatıyorum saçlarımı. 3 sene sonra yine bu hale gelir herhalde. Öyle tahmin ediyorum.Resimdeki saçlarım ne pislikler,ne kahpelikler görmüştü. Bu sefer fazlasını görmez umarım.
Eyvallah!

14 Temmuz 2010 Çarşamba

özlem

Sıkıntıların,tasaların,dertlerin son bulduğu gün kendime şöyle bir iyilik yapacağım.

Sahilde bir kafeye gidip kendime 1 bardak çay ısmarlayacağım.

Komik gelebilir belki. Benim için paha biçilemez bir hediye olacağına eminim. Kendime olan hediyem diyebilirim. Belli bir süre sonra maddeye bağlanmıyor insan. Sadece huzur istiyor. Kimisinin kışın yanan sıcacık sobanın yanında oturarak,kimisinin kendini alkole vererek.... Benim istediğim sadece 1 bardak çay. Canına yandığımının İstanbuluna doya doya,en aydınlık zihnimle bakarak içebileceğim... Şartlar gün geçtikçe zorlaşıyor ve bu bazıları için küçücük şeyler bile özlenecek hale geliyor. Bir gün bunlarda geçecek,biliyorum.

Sadece o günü bekliyorum...sabırlı,sakin,azimli ve emin adımlarla.

1 Temmuz 2010 Perşembe

tatil

Uzun zaman oldu birşeyler karalamayalı. Tatile girdim ama işten güçten bişey yazabildiğim yok gerçekten.Düşününce, çalışabilmekte bir tatil hediyesi gibi geliyor bana. Ne biliyim, muzdarip değilim. Çokta güzel böylesi!

Okulu özledim bu arada. Ayrı kalınca daha iyi anladım değerini. Önümüzdeki sene çok güzel olacak. Bu sefer bambaşka birisiyim!

11 Mayıs 2010 Salı

...vee son 2 hafta

Ne kadar kötü anılarım olsada,geride bıraktığım her sezon,dönem her zaman hatırlanmaya dair çok güzel şeyler bırakabiliyor. Zihnimde her zaman taze kalmasını istediğim dakikalar,hatta saniyeler bu arzuyu tetikliyor.

Malumunuz bu sene güzelliklerin yanında,pekte tatlı olmayan hatıralar yaşattı bana felek. Aşkı da yaşadım,nefretide. Hemde çok kısa dönem zarflarında. Buna hiç bir zaman inanmazdım aslında ama gerçekten olabiliyormuş. Sevginin doruklarındayken, nefrete dönüşebilen duygularıda besleyebiliyormuş insan zihninde. Bu kadar kolay vazgeçebilmek,geride bırakmak,yok etmek... Hiç biri kolay şeyler değil fakat duruma görede gerçekten olması gereken davranışlar sanki. Evet,evet! Kesinlikle arkaya bakmamak! Şu iradeye sahip olmak kesinlikle şu hayatta kazanılabilecek en iyi şeylerden birisi kanımca. Farkettimde güçlü kalabilmenin yegane kaynağı bu asil duruş olabilir.Sana çok güzel anlar yaşatmış bir eski dostun pekte hoş sayılamayacak davranışlarından sonra (hele ki işe ego da karışmışsa) en önemli şey olabilir. Yaşattın ki yazıyorum buraya güzelim. Evet,bu satırları okuduğundan yüzde yüz eminim. Paranoya değil bu! Farklı düşüncelere sevketmesin bu yazdıklarım. Zaten sen değil miydin bu özgüvene hayran olan. İnan bana ilk tanıdığın günkü kadar güçlüyüm.Neyse artık...

Her dönem gibi,buda yavaş yavaş kapanıyor artık. Geride güzelliğide bıraktım,nefretide. Ama en önemlisi senide geride bırakıyorum. 2 hafta sonra,ne adın kalır zihnimde ne de o ilk bakışta inandığım gülyüzün. Şunu hatırla istersen! Kalemi ben kırmıştım masadan kalkarken,hikayeyide ben bitirmiştim. Bu hikayemde de sen vardın,yine ben kırıyorum kalemi. Ne sen aynı kalacaksın,ne de ben!

2 hafta sonra, hoşçakal!

22 Nisan 2010 Perşembe

Work! Work! Work!

Üniversite eğitimimin yanında,kendi şirketimizde de çalışan bir bir bireyim. Okul sonrasında ve boş günlerimde çoğu zaman işyerimde oluyorum. Hem kendi branşımda gelişmek için hemde zamanımı boş geçirmemek için iyi bir meşgale oluyoru benim için. 2006 yılı Haziran ayından beri sürdürüyorum bu işi. Bazen iş dışında etkinliklere zaman ayıramayıp isyan bayrağını çeksemde,sonunda ne kadar yanlış olduğunu idrak ediyorum.Şöyle ki, işimi bırakarak peşinden koştuğum,isteklerini kıramadığım insanların ilginç davranışları sonrası daha da çalışma isteği oluştu içimde. Bu durum daha çok hırslandırdı beni. Neden böyle hatalar yaptığımı anlamaya çalışıyorum. İnsan işinin değerini onu kaybettiği zaman yada gereksiz şeyler yaptığında gayet iyi anlıyor. Mesela bir Cumartesi öğleden sonra izinli olmama rağmen ne yapacağımı bilemediğimden şantiyeye döndüm. İşkoliklik mi diyorum ama bu konuda net bir bilgiye sahip değilim. Özel zevklerimi -anında yaşandığında değerli olmasına rağmen- bir süre erteledim. Zorunluluktan değil. Sadece bu sene içinde aldığım derslerden dolayı.Ayrıca işimde gücümde olduğum zaman her türlü kötü düşünceden,normalde kafamı meşgul eden herşeyden uzaklaşıyorum. Böylece her geçen gün işime dahada sarılmış görüyorum kendimi. Müthiş hırs var içimde. Umarım hedeflerime ulaşana kadar bu düzen bozulmaz. Lütfen!




9 Nisan 2010 Cuma

Bu da gitti

Doğruyu söylemek gerekirse, aşk denilen şey insanın hayatında olmazsa olmazlardan birisi. Ne yaparsan yap hiç bir zaman engellenemiyor. Benim şahsen her sene kapımı çalıyor bu menem şey. Muzdarip miyim? Eh biraz. Üst üste başarısız sonuçlar bu muzdaripliği doğurdu ne yazık ki.

Bu tuhaf illet geçen sene kendini göstermişti. Göstermek ne kelime,resmen taarumar etti,dağıtıp gitti. Güzel şeyler hissettiriyor ilk başlarda ama üstünden geçtiğinde ise hatırlamak istemediğin şeylere sebebiyet verebiliyor. Şöyle bir söz söylemiştim ''o'' aşk için.

''Gözlerinin içine baktığında gizli mabedini gördüğün bir kişiyi bilmiyorum ki tanrı insanın karşısına kaç defa çıkarır''.

Şööyle bir okuyunca bende etkilendim bu sözümden. Evet! Geçen sene ki böyle delice bir duyguydu. ''O''ndan ötesinin hayalini bile kuramıyordum. Dedim ya, menem bir duygu diye. Geldi mi gitmek bilmiyor.

Sonunda, zorda olsa yolladım onu,gitti.Sürekli bir soru işareti vardı aklımda acaba ''artık bişiler olur mu'' diye. Söylenen sözde hokkalı yani. İddialı bir söz atmışım ortaya =)

Velhasıl kelam yeni bir sezona başlamışken ayak sesleri duyulmaya başlandı zat-ı muhteremlerin. Ne kadar ''hayırdır inşallah'' desemde kapı tekrar çalındı. ''O'' aşkın hezimetinden sonra ayağını denk almaya çalışan bendeniz bu sefer temkinli ilerlemeye karar vermiş bir durumda,ama bir vatoz gibi her an çarpmaya meyilliyim vesselam. Aklıma yine o söz geldi. O an dedim ki '' Çooook büyük laf etmişsin,çoook. Öyle bir şey karşına çıkarır ki,hayatını düzene sokamaz,varolan düzenide yıkar geçer.'' Ciddi manada öyle oldu. O temkin durumdan eser yok bende. İndirdim tabi yelkenleri suya,kapadım gözlerimi, artık dedim nereye giderse gitsin.

İlk periyodu önde kapamıştım kendi hesaplarıma göre. Böyle bi mutluluğun eşi benzeri yok. Artık tribünlere koşuyorum,sevinç gözyaşları dökülüyor. O an bir düdük sesi geldi. Tabi bi silkindim kendi kendime. Acı haber tez geldi malum. Oyun çoktan bitmişti bile.

Demek istediğim şu. Kapıyı her çalışında aynı heyecanı tekrar yaşatır mı diyorum kendi kendime. Ne kadar inanmak istemesemde gerçek şu ki aynı heyecan yaşanıyormuş. Hatta katlanarak dahada artıyor. O zaman soruyorum kendime, özel olan bunlardan hangisi? Çünkü sarfedilen sözler yerine ulaşmayınca ve hepsine aynı nağmeler okununca dürüstlükten taviz vermiş oluyorum sanki.Evet,ben hala dürüstlüğün peşindeyim ne yazık ki. Engelleyemediğim bir iç güdü diyelim biz.

Son olarak,bu macerada bitti anlayacağınız.Ağır hasarlıyım =) Şimdi kafadan atma çalışmalarım devam ediyor.

NOT : Son aşka ait postların hepsini sildim. Aslında çok güzel yazılardı ama hedef kişisi hatalı olunca pekde bir mana oluşturmayacağını anladım. Neyse, bu sayfayı hakeden birisi mutlaka çıkacaktır. Zaman vermek güç,takipte kalın yavrular =)