15 Aralık 2012 Cumartesi

Melancholy Man

Bahara,güneşe,aydınlığa,denize hayran olduğum gibi böyle karanlık ortamlarıda çok severim aslında. İki zıtlığında kendi içinde müthiş bir etkisi var insan bünyesinde. Her zaman güneşi görmek istemeyebiliyor insan. Biraz melankolik takılmak,yalnız olmak... Bilirsiniz işte,isyan durumları. Kabuğuna çekilir insan bu durumlarda. Biraz daha kendine dönüp,bol bol düşünme fırsatı bulur. Yaptığı herşeye bir soru işareti saplar. İşine,okuluna,düzene,düzensizliğe,kadınlara,paraya... O an aklına ne gelirse. Bu filmin en çok sevdiğim tarafıda o karanlıktan bir kesidi göstermesi. Hayatının tamamını olmasada,bir bölümünü bu karanlığa batırıyor izleyince. Çıkıp çıkmamakta kararsız kalıyorsun. Temposu hiç düşmeyen filmlerden değil. Temposu hep düşük,sıkılmaya yakın ama değil.Öneririm. Video da en sevdiğim sahnelerden birisidir. Sonunda kadınlarla alakalı tespiti,nokta atışı olmuş.

2 Aralık 2012 Pazar

Ekip olabilme

Kendime bok atmakta üstüme yoktur. İyi bir şey kanımca. Meseleleri başkalarına yüklemekten ziyade çıkış kaynağını kendim olarak görmem. ''İlk önce kendinden başlamalı'' derim hep. Bu huyum daha çok  başkalarını gözlemledikçe cereyan eder hep. Başarılı insanları görünce hep çuvaldızı kendime batırırım.

Yine gördüm birilerini,yine döndüm kendime. Benim branşımda başarılı olma yolunda ilerleyen insanlar var. Gerçekten iyiler. Başardıkları şey şu: ''EKİP OLABİLMEK''. Bence başarının sırrı. Aksi başarısızlıktır demiyorum. Mesele birazda ''aidiyet'' ten ileri geliyor. Bir yere ait olduğunu hissetme. Bu bazı insanlarda hiçte vücut bulmuyor. Ne yapsan bu insanları bir yere ait hissettiremiyorsun.

Üniversitedeki eğitim hayatımda gördüm bunu. ''Bitirip çıkalım'' zihniyetinde bir sürü insan. Hiç bir zaman iyi bir ekip olamadık. Açık ve net! Kişisel kavgalarımız hep bu birlikteliğin önüne geçti. Ama birlik olabilenler çoktan aldı yürüdü bile. Doğunun mistik atasözleri kimileri için bir klişe olsada,yeri geldiği için söyleme gereği duydum. ''Birlikten kuvvet doğar.'' Müthiş gerçeklerden birisi.

Bu konu içinde ''ego'' denen törpüden hiç bahsetmiyorum. Ekip olamamanın çok güçlü nedenlerinden birisidir. En nefret ettiğim şey olduğu için üzerine hiç bahsetmiyorum.

Ekip olabilen insanları gerçekten takdir ediyorum. Biz iyi bir ekip olamadık. Umarım gerçekten ''birey'' olabiliriz

23 Kasım 2012 Cuma

''Yazacak birşeyim kalmadı'' gibi bir hissiyata kapıldım şu anda. Kötü birşey.

27 Ekim 2012 Cumartesi

Sorular sorular

Güzel sorular soruyorum uzun zamandır. Kiminin cevabı var,kiminin yok... Cevapları olup olmaması önemli değil. Bence bu soruların neye ışık tuttuğu önemli. Bir büyüğün dediği gibi, '' soruların cevabının olması mühim değil,önemli olan doğru soruları sormak''...

Bende hep doğru soruları soruyorum bir çoğu cevapsız,tatsız tuzsuz... Başlıyorum şimdi...

Bazı isimler neden unutulmaz?
Bazı isimlerde zamanla silinir hafızadan,niye?
İnsan kaç kere aşık olur?
Doğru insan tek midir,1 kere mi gelir insan hayatına?
Doğru insan kimdir?
Her işte bir hayır var mıdır?
''Allah sağlık versin'' midir her çaresizliğin sonu?
Peki ya ''mutluluk'' temelinde neyi barındırır?
Kadınlar neden çabuk vazgeçer?
Unutmak kolay mıdır?
Bazı isimler neden bir süre sonra heyecan vermez?
Peki ya tekrar çıkıp gelenleri ''hayıra'' mı yormak lazım,yoksa maziye gömmek mi lazım?
Geçmişinden nasıl kurtulur insan?
Her gece karışık rüya görenler, gerçek hayatta görmek istediklerini mi görürler acaba?
Kahpe insanların olduğu bir dünyada idealist olmak iyi midir,kötü müdür?
Çok çalışmak maddeye köle eder mi insanı?
Kölelik çok çalışmak mıdır?
Araba neden önemlidir?
İnsanlar sevmeyi öğrenseler dünya nasıl olur?
Ego elle tutulan birşey olsaydı acaba insanlara bu kadar zarar verir miydi?
Sevmek nedir?


Ne güzel şeyler sordum. O zaman düşünebiliyorum. O zaman üretebiliyorum. O zaman problem tespit ediyorum. O zaman düzenleyebiliyorum. O zaman itaat etmiyorum. O zaman farklı açılardan bakabiliyorum.

Falan filan.

Duman'dan Gönül çalıyordu...

9 Ekim 2012 Salı

Queen


Çok sevdiğim bir dostumla sabah akşam dinlediğimiz günler aklıma geldi.Benim için bir efsanedir Queen. Konser DVDleri rafımda durur. Tekrar tekrar izlerim. Böyle bir hazzı çok az grupta almışımdır. Bu efsane şarkıyı paylaşmak istedim. Bu şarkı,bazı şeylerin çok güzel bir özeti. Dinlerken heyecanlandırıyor. Sizede öyle olur umarım...

6 Ekim 2012 Cumartesi

Öğrenci ben

Bi hayli heyecanlanmıştım aslında  bu bölümü seçerken. Şu anda 4. sınıftayım. Yaklaşık 3 sene oldu başlayalı. Ama heyecanımı kaybediyorum açıkçası. Problemin başı her zaman olduğu gibi benim. Benim odaklanamama problemim. Bu İç Mimarlık disiplin gerektiren bir branş. Ama ben bir türlü bu disiplini sağlayamıyorum.

Çok çalışılması lazım. Diğer branşlar gibi finalden 1 hafta öncesinde başlamıyorsun mesela çalışmaya.Sürekli çalışmak zorundasın. Sürekli bir şeyler götürmek zorundasın stüdyoya. Sürekli çizeceksin,sürekli inceleyeceksin,sürekli projeni düşüneceksin sürekli v.s v.s

Şu projeler başlayalı beri adam gibi bir bahar ayı hatırlamıyorum. Çünkü hiç bir zaman özgür davranamıyorsun. Senden ilgi bekleyen birşeyleri hep geride bırakıyorsun ve buda paranoya yaratıyor insanda.

Rahat ettirmiyor meret. Sürekli karın ağrıları. ''Acaba jüride ne diyecekler'' düşüncesi. Her ne kadar bunu bertaraf etmek istesende olmuyor.

Zor arkadaş,çok zor. Ama çok para var diyorlar bu işte.Pff,bilmiyorum.....

23 Eylül 2012 Pazar

İdealist olmamalı mı artık?

Kimselere rol model olmak insanı biraz katı bir idealist hale getiriyor. Sanki etrafınıza sarılmış bir çeper var ve siz onu yarmakta zorlanıyorsunuz. Aslında bu çeper beyninizden başka bir yerde değil. Yıkması gerçekten hiçte kolay değil. Herhangi bir çıkışta bazı değerleri geride bıraktığını düşünebiliyor. Çünkü yıllardır savunuduğunuz düzenli davranışlar bunlar. Korkuyorum bunları kırmaktan. ''Duruşumdan birşeyler kaybeder miyim acaba?'' diyorum.

Asıl önemlisi okulla beraber ileride mensubu olacağım mesleğin ''doğrularını'' da bu davranışlara katınca kendimi katı bir idealist olarak adlediyorum. Biraz grilere yönelmem gerekirken ya çok siyah oluyorum yada çok beyaz. Ne kadar sizi bu idealizme yönlendiren insanlar hayal kırıklığı yaratsalarda, insan hala o yoldan çıkmak istemiyor. ''Nedir kaybedeceğim'' diye düşünüyorum. Beni en çok korkutan ''kendimi kandırma'' düşüncesi. Çünkü yıllardır içinde barındırılan sıfatları terketme düşüncesi korkutuyor insanı.

Kendimle bir an önce hesaplaşmam lazım. ''Dünya bu kadar kahpe iken hangi idealist fikirler'' diyorum kendi kendime. ''Dünyaya kafa tutmak?''

Tüm bu yazımdan alakasız bir not: Unutma,kendinden hiç bir zaman kaçamazsın!!!

13 Eylül 2012 Perşembe

Yazmaya başladığımızdan beri sesimiz çıkmaz oldu.

Uzun süredir yazıyoruz milletçe. Bloglarda yazıyoruz,Twitter'da yazıyoruz,Facebook'da yazıyoruz... Çok ilginç bir mecra şu sanal alem. Topluma ifade edemediğimiz şeyleri yazarak dile getirmeye çalışıyoruz. İnsanın bir fikri,söyleyecek şeyleri olması güzel birşey. En azından insanın kendi içinde barındırdığı birşeyler.. Kabullenme,karşı duruş v.s

Hepsi iyi güzelde, bu insanlar yazmaya başladığından beri sesleri kesildi. Yoksa hiç mi çıkmıyordu sesiniz? Hala sesi gür çıkan insanlar biliyorum kendimden başka. Bana öyle bir bahane söyleyin ki,kabul edeyim. Sadece şuna eyvallah diyebilirim; ''Mevcut korku imparatorluğu''.

Aslında sesimizin kesilmesine neden en büyük ama bir o kadar da önemsiz etken. Saçma gelebilir. Mevcut sistemin dayattığı ''düşünme-konuşm-itaat et'' modeli gerçekten işliyor. Aksi çok fena sonuçlar doğurabiliyor,örnekleri bolca mevcut. Önemsiz dememin sebebi şu. Ne zaman ki insanların kafalarındaki düşünceyi çekip almaya çalışsam, tedirgin bir cesaret seziyorum. Evet,benimle paralel karşı duruşlar var ama sesli söylemekte sıkıntıları var gibi. Tamam,saygı duyuyorum. Korkuyor olabilir insan. Kaybedecek çok şeyi olabilir,anlarım. Bari en yakınlarımızın yanında şöyle sesimiz gür çıksa biraz daha.

Uzun zamandır aklıma takılan bir sorundu bu. Bu milleti yazmaya iten şeyin aslında istediğini özgürce,bağıra bağıra söyleyememesidir,BENCE. Bakma,çok duygulu milletiz biz. Yazmakta işimize geliyor esasında. Aşkımızı bile yazıyoruz artık.

Yazan,düşünen,fikir üreten insanların olması harikulade birşey. Fakat bunların yüksek sesle söylenmemesi beni açıkçası korkutuyor. Asosyalleşiyoruz gibi sanki. Melankolik yaşamlara aldanıyoruz. Herkesin sesi çıkmalı diyorum ben. Haksızlığı,eşitsizliğe,düzensizliğe,ters olan ne varsa herşeye... Yoksa elimizden ekmeğimizi alan çok olacak ilerde.


14 Ağustos 2012 Salı

Selçuk yapmaz öyle şeyler!

Buraya bile yazarken kendimi ''örnek adam'' modunda buluyorum nedense. Çünkü ailede bir örnek görülme durumum var. Öncelikle bir ''abiyim''. Benden küçük kardeşim var. Ona örnek olmak zorundayım. Bilmem yada ben öyle hissediyorum. Esasında bu durum insanın omzunda büyük bir yük. İster istemez bu insanı kurallara itaat eden bir birey haline getiriyor.

Sadece abi olmak değil mevzu bahis,evin büyük evladı olmak. Baba senden bir şeyler bekler. Aslında sağ kolusundur babanın. Olmadığı zamanlarda yerini doldurursun. Bu yerini doldurma olayı aile şirketi sahibi olmaktan ileri geriyor. Hani şöyle söyleyeyim, bir çılgınlık yapma şansın yoktur.

Arkamdan hep şunu söyletmek isterim. ''Selçuk yapmaz öyle şeyler!!'' Neden yapmayayım ki? Neden toplum nezdinde kabul görmüş değerleri benim üzerime yüklerler ki? Hayatın size sunduklarını benimsemek zorunda mıyım? Bu soruyu aslında çok geç soruyorum. Benimsedim küçüklüğümden beri. Okulda örnek kişi oldum,çalışırken öyle oldum,ailede örnek oldum,sülalede örnek oldum falan filan.

Şimdi aykırı şeyler yapma hevesim var. Şöyle ki, bir gece çantamı alıp ilk uçak nereye giderse oraya gitmek. Yada kendime bir motorsiklet almak,kimseye sormadan. Bazı yapmam gereken şeylerin hep izne tabii olarak yapılması gerektiğini düşündüm hep. Düşündürdüler. Kimseye zararı olmadıktan sonra özgür davranabilmemin kime ne zararı var? Nedense hep bir kontrol mekanizması.

''Selçuk öyle şeyler yapmaz!!'' Yapsın bi kerede,n'olcak ki? Selçuk alsın çantasını gitsin bir yerlere. Kimseye sormasın. Alsın motorsikletini,binemesin mesela. Ama alsın o motosikleti.

İlk yazdığım cümledeki gibi. Burada bile kendimi sınırlama durumum var, örnek edilme hissi yüzünden. Neden istediğim gibi küfür edemiyorum ben? Hiç sinirlenmiyor muyum ki? Yoksa sistemin adamı olduğu mu falan mı zannediyorsunuz? Aklında onca şey dönen ben, şuraya gelince bir anda takım elbiselerimi giyip ciddi şeyler yazıyorum. Küçüklük korkum hep. ''Selçuk öyle şeyler yapmaz!!!''

Mahalleden geçerken komşular görüp yanına çağırıyor,hep aynı şeyleri söylüyor. ''Sen küçükken çok akıllıydın Selçuk.'' Evet, kardeşim çöpten bulduğu pet şişeyi götünün altına alır yokuştan aşağı kaymaya başlardı. Ben onu izlerdim. Niye? Üstüm kirlenmesin diye. Kardeşim eve pislik içinde dönerdi,annemde kızarak,söylenerek banyoya sokar, yıkardı. O güzel banyodan sonra gider mışıl mışıl uyurdu. Ben? Annemin en temiz oğlu olurdum, sokakta hiç birşeye bulaşmadan oturarak.

Şimdi rollerimiz değişti ama kardeşimle. Artık o tertemiz giyiniyor.  Mesela çocukluğuma inat 1 hafta aynı pantolonu giyiyorum. Kim ne der takmıyorum. ''Yaşın büyüdü,çalışıyorsun,üstüne başına dikkat et diyorlar'' ama sıkıldım ben o temiz çocuk zırvalarından.

Kirlenmek istiyorum her çocuk gibi. Çocukluğumun sokaklarında,kardeşim gibi hiç bir şeyi düşünmemek istiyorum. ''Zamanında kirlense miydim acaba'' diyorum hep. Şimdi pislenmeye başladığımda çok kir gösteriyorum. Hala arkamdan insanların söylediklerini duyuyorum. ''Selçuk yapmaz öyle şeyler'' diyorlar.

Hala emin değilim,desinler mi demesinler mi? Zamanında pislenseydim eminim demezlerdi. Ama şimdi çok kir gösteriyorum,hala çocukluğumun temizliği var yüreğimde. Tek değişen pantolonum. Onu kirletebiliyorum sadece.

18 Temmuz 2012 Çarşamba

Birey olma savaşı

5 sene uzun zaman
Bu hayatı elde etmek için uğraşırsın
Sürpriz olur
Elde edersin
Herşey güzel gözükür
Esasında güzeldirde zaten
Ama imkanların elverdiğince
İlk sene bal kaymak yersin
Hmm...Birşeyler kaybetmişsin maddi olarak
Kalır 4 senen
Uzun yol gerçekten

İleri doğru bakarsın
Biraz puslu
Tekrar çalıştırırsın motorları
Düşecek gibi olursun bazen
Ama kotarırsın birşekilde
Ara verirsin sonra

Devamı gelecek mi acaba diye sorarsın her gece
Dua edersin her gece
Bitmesin diye
Binbir güçlükle hareket devam eder

Her sene başı birbirine benzer
Umutların yok olur hep
Sıkışırsın
Ama...
Bir anda birşeyler çıkıverir
Tekrar umutlanırsın
Koşarsın tekrar o kapıdan girmek için

Şimdide aynı şeyler dönüyor
Geceleri dua ediyorum devam etmek için
Son senem
Yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim
Değişen birşey yok
Umudun son demleri

Bakalım
Neler olacak
Umutluyum !

27 Haziran 2012 Çarşamba

Tek Kişilik Hayat

24 yaşında birisi olarak yazıyorum. Bir çok hatanın toplamıyım şu anda. Hayat dediğinde ''hataların toplamıdır'' derler. Buraya gelene kadar bir çok hata yaptım. Geneli beni hayattan egale edebilecek kadar büyük değildi. Aslında hiç biri egale etmedi beni. Esasında son 1 yılımda çok ciddi hatalar yaptığımı farkettim. 24 yaşında olmak sanki bu hataları biraz daha önemli kılıyor. Çünkü tekrarlaması durumunda ilerde psikolojik olarak beni dahada yoracağını tahmin ediyorum.

Yaşadığım bazı şeyler yaptığım bir hatayı yüzüme vurdu aslında. Kendime geldim diyebilirim. Şöyle ki; bencil,tek kişilik bir hayat yaşadığımı anladım. Bu durumun aşırı rahatlıktan kaynaklandığını düşünüyorum. Oldukça rahat bir hayat yaşıyorum ve bu tek kişilik hayatın vücut bulmasının sebebi bu rahat hayatımın 2. bir kişi tarafından bozulma ihtimali. Ben öyle düşünüyordum bu zamana kadar. Korkuyordumda bu yaşantının bozulmasından.

Kız arkadaşımdan bu sebeplerden dolayı ayrıldığımda (her ne kadar üzerini gülerek örtmeye çalışsamda) gerçekle yüzleşmem uzun sürmedi. Zaten kendisi sağolsun dillendirerek bir nevi ayna tuttu bana. ''Senin hayatına giremiyorum'' dedi. Evet. Haklıydı. Hayatıma dahil olamadı. Çünkü ben izin vermedim. ''Neden'' diye sorsalar,hiç bir zaman akılcı bir cevabım olmadı. (Tabii burada kadınlarıda anlamaya başladım biraz.) Akılcı mı olur bilmem ama korkuyordum diyebilirdim.Yukarıda da yazdım zaten.

Peki şimdi ne oldu? Yine yalnızım. Artık bu durumu daha rasyonel bir şekilde analiz edebiliyorum. Şapkamı önüme aldım. Genetik olduğunu düşünüyorum aslında bu yalnızlık durumunun. Dededen geliyor biraz. O da tek başınadır hep. ''Aynı hataya ben neden düştüm'' diye kızıyorum kendime.

Kız arkadaşımdan ayrıldığımda hiçte mutlu değildim aslında. Sadece olaylar çok sıcaktı ve farkında değildim. Kendimi kandırıyordum saçma sapan şeylerle. Bunuda kabul ediyorum. Hala beraber olsaydık ona bu zindanı yaşatır mıydım yoksa ders çıkarmam daha mı iyi oldu? Onun adına sevinçliyim, böyle bir adamı çekmiyor. Kendime adıma mutluyum,bana bir ayna tuttuğun için.

Şimdi ilerde yeni hayatımı görüyorum. Çift kişilik olmasını istiyorum ama... Mümkünse,lütfen!!!

18 Haziran 2012 Pazartesi

Tutku

Hayata daha farklı bakmamı sağlayan meşgalelerimin,ritüellerimin yada en güzel tabiri ile tutkularımı kaybettiğimi farketmem geç oldu. Hep bir geri dönüş özlemi vardı içimde. Kendi kendime ürettiğim sebeplerle, bu geri dönüş olmadı hiç bir zaman. ''Geri dönüş'' kelimesini açmaktan korkuyordum aslında. Bunun yanında uzaktan gelen bir şeylerde vardı. İkisinin çatışmasını yaşama korkusu bu nedenleri önüme atıyordu. Bu dönüş sonunda kaçınılmaz oldu.

Aslında zamanla yok ettiğim ve geri dönmek istediğim şey, tutkuydu. Çünkü bu zamana kadar tutkunu olduğum şeylerle birşeylerden zevk almıştım. Yavaş yavaş elimin altından kaymışlardı. Çok şey vardı hayatımda. Ritüeller,alışkanlıklar,tutkular v.s adı ne olursa olsun -ben tutku demeyi doğru buluyorum- kesinlikle hayata +1 daha güzellik katıyor kendi açımdan. Bunu, eksikliğini görünce anlıyorsunuz. Önümüze sürülen bu hayatı ne zaman ki sorgulamaya başladığımda, aslında buraya,yani bu vahşi ortama doğmadığımı farkettim. Gelen ne varsa itmeye başladım ve o anda ''yanımda getirdiklerimi'' önüme koydum.

Çünkü beni bu günlere getiren bu tutkulardı. Beni neşelendiren,güldüren,sevdiren,eğlendiren her ne varsa geçmişteki tutkularımdı. Tekrar sarılmaya başladım onlara,hemde sıkı sıkıya. Ufakken ne yapıyorsam artık onları yapmaya ÇALIŞIYORUM vaziyet elverdiğince. Yoksa bu hayat benide çarkların içine sokup,eritmeye başlayacak. Bende herkes gibi düşünüp,herkes gibi davranacağım, Onlar gibi giyinip,onlar gibi tüketeceğim,onlar gibi seveceğim...

Şimdi ki tutkularıma ve bana uzaktan bakınca küçüklüğümü görüyorum karşımda. Hala heyecanlı,hala dinamik... Birşeylerin peşinde koşan,savaşan,elinden geldiğince onları elde edebilen birisi. Bu çarkın içine girmemeye yada en azından geç girmeye kararlıyım. Ne yazık ki argümanların hepsi ''maddeye olan köleliğe'' gitsede,gücüm elverdiğince savaşacağım.

10 Haziran 2012 Pazar

Gerçek yalanlar

Kendimi ifade edebileceğim alanım, bu nacizhane blog sayfası ve Facebook'tan ibaret. Yetişmek istiyor muyum acaba diye soruyorum kendime. Kime yetişeceğim diyorum sonra. Neden yetişeceğim diyorum. Diyorumda diyorum...Şunu itiraf edebilirim ki aslında bu alanlarda, sığındığım yalanları somutlaştırarak gerçek olmasını bekliyorum kendimden. Gerçek bende,içimde...ve her zaman soyut. Somut hale getirmek istediğim hep yalanlar ve onların gerçek olma olasılığı. Yalan hepsi aslında. Çelişkili durumlar,yazılar,hisler,düşünceler v.s v.s v.s.

Ben hala bende kayıbım. Kendimi bulacağım gün geliyor,az kaldı...

15 Mayıs 2012 Salı

böyle bir ben

tadını çıkarmak lazım
özgürce,hiç yılmadan
içine çeke çeke hayatı
her nefes alışa
atılan her adıma
içilen bir bardak suya
her bir lokmaya
binlerce teşekkürle
seyrebildiğimiz güneşe
atan kalbimize
tadını çıkarmak lazım
dün bugünden daha iyiydi hep
geçmişe pişman olmamak
bugün uğraşmak
yarına koşmak
bir selam bin mutluluk
koşmak lazım çocuklar gibi
nefes nefese
eski baharların çimen kokularına
incitmeden
kırmadan
hayalleri yıkmadan
şimdiyi hatırla hep
ihtiyacın olur bi gün
ıslanmasın gözlerin
illaki akacaksa bir kaç damla

lütfen hayat!!!

lütfen,o da mutluluktan...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Gerçek zamanlı yazıyorum, sevgili blog!

Bugün 2 Mayıs 2012 Çarşamba,saat 10:15 falan. Mimarlık tarihi dersindeyim. ''Slaytlarla, mimarlık tarihinde önemli olan yapıları gösterme'' klişesinden öteye geçememiş bir geleneğin bataklığındayım yine. Kabulleniyorum,tamam. Daha çekilmez olan nedir biliyor musunuz? Dersi İtalyan bir hocanın İngilizce anlatması. Hocanın karakterine lafım yok ama şu anda herşey bir ninni gibi geliyor bana. ''Beautiful facade,functional elements...look at all these apartments...'' v.s v.s v.s.

Bir yada iki kişi var tam anlamıyla ilgilenen. Bir tanesi sadece not alıyor diğeride ikinci üniversitesini okuyan İşletme mezunu gücün kölesi bir Bilkentli. İngilizceside var maşallah,entel takılmaya çalışıyor hocanın gözünde,sorular soruyor falan...  Yanımdaki hatunda Blackberry'den mesaj yazıyor... ''Pıt pıt pıt'' sesler geliyor klavyesinden.

Az önce haberlere baktımda, bilim insanları Çarşamba gününün aşık olmak için en iyi gün olduğunu bulmuşlar. Cuma gününe randevu verilip uzun ilişkilere yelken açabiliyormuşuz. Ama arada Perşembe kalıyor. Perşembe günüde en iyi seks günüymüş. İlginç ama. ''Çarşamba günü aşık oluyorsun,Perşembe yatağa atıyorsun'' gibi bir ilişki geldi direk aklıma serbest çağrışım yaparak.

Dün kardeşime Matematik çalıştırırken ''Rasyonel'' düşünmenin aslında beyni ne kadar etkili çalıştırdığını farkettim. 4. sınıf Matematik dersini çalıştırırken bunu farketmem daha ilginç ama. Kendimi görüyorum küçük kardeşimde. Matematiğe ilgisiz o da. Ama neden ilgisiz olduğumu onda gördüm. Soru sormuyormuşum. O da pek sormuyor. ''Anladın mı'' diyoru, ''Evet'' diyor üstün körü. Soru sormayı bilseydim o zamanlar Matematikle aram iyi olabilirdi belkide.

Yine çok sevdim seni blog! Güzelsin,iyisin falan. Bitti!

29 Nisan 2012 Pazar

Hiç de yabancı gelmiyor bana bu sahne. ''Behzat Ç.'' dizisininin efsane bölümünden en güzel sahne. Hoştu,güzeldi...

İç Mimar

İç Mimar sadece bir İç Mimar değildir.

İç Mimar;

günceli takip eder
dünyayı izler
sosyologdur
psikologdur
akılcıdır
sorgulamayı sever
farklı görür
iyi gözler
ileriyi görendir
mevcudu yorumlayabilendir
hak yemeyendir
liderlik yapabilendir
yönetebilendir
planlıdır
meraklıdır
neden sorusunu sorandır
....

Demek istediğim şu ki; çarşı pazar dolaşıp perde rengini,koltuğun kumaşını seçen değildir İç Mimar. İnsanı merkeze alıp hal ve hareketlerini göze alıp çevresini tasarlayandır.

Ve en önemlisi, bunların hepsini masada bitirebilendir.

26 Nisan 2012 Perşembe

Normal değilim diyorum bazen

Geldim yine. Son posttan sonra çok şey değişmedi ama bazı şeyleri değiştiresim geldi sanki. Yazamam dedim yazıyorum

Az önce bir dönem hoşlandığım,bir dönem kız arkadaşım olan ve şimdi azcık meyillendiğim hatunların isimlerini Google'dan arattım. İyiler hepsi. Çok büyümüşler. 2. üniversitesine giden bile vardı. Bir tanesinin yanında erkek arkadaşı vardı tam dudaklarına yapışacakken. Garip oldum. Kıskanmadım ama. Nefret de duymadım. ''Vay anasını arkadaş'' dedim,bu kadar. Farkettim ki insanlar değişiyor. Ne büyük tespit ama değil mi?

2. üniversiteye başlayanı vardı. O da çok ilginçti. Doğum gününde hediye falan göndermiştim. Bi bok olmadı ama. Benden küçüktü,benden önce üniversiteye girmişti. Kötü olmuştum o zaman ''bu hatun nasıl girer la üniversiteye'' diye. Sonra fena kolpalık yaptı bana şutladım. Bok ye şimdi.

Meyilim olan şimdiki okuldan. Güzel kız vesselam. Tatlı,şeker,bal,kaymak. Vuvvv!Onunla alakalı bişey bulamadım,çok kapanık herhalde. Tivitiride yokmuş. O çıkardı en azından,ı ıh,çıkmadı.

4 senedir nacizhane birşeyler karalıyorum şurada. Kimi depresif,kimi umarsız. Çözemedim hala ne yazdığımı. İlk başlarda güzeldi yazdıklarım ama sonra tozuttum. Esasında çok da iyi yazıyorum diyemem. Eskiz defteri burası benim için. Takip edenler vardı bi ara,mutlu olmuştum duyunca. Güzel şey izlenmek.

Yine dengesizleştim yazarken. Tutarsızlığım her zaman,her yerde. Ben alıştım. Okuyanlarda alışır herhalde. Alışın bence.

Öyle işte. Ben hala buradayım. Yine aklıma geleni karalıyorum buraya. Dişe dokunur şeyler yok. Yine aynı aslında. Ben ve beni terkedenler. Görüşmek üzere efendim,sağlıcakla.

NOT: Resim koymak istedim ama mevzuya uygun bişey bulamadım.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Bazen yazmak mümkün olmuyor. Olumsuzlukları ne kadar daha yazabilir ki insan bilemiyorum. Daha iyi bir hikayede yada nitelikli bir tespitimde tekrar burada olurum. ;)

21 Nisan 2012 Cumartesi

Birsürü ben

Alışverişi sevmem. 3 pantolon,4-5 sweatshirt,özel günler için sıkıcı ceket-pantolon-ayakkabı kombinem vardır. Başkada birşey giymem. Kendimi kanıtlama çabam yoktur. Duvarlar örmek istemem,örenede birşey demem. Su tüketiyorum şu sıralar. Böbreklere faydalıymış. Dünya malına pek itimadım yoktur. İnsanları severim. Paramı yemeğe harcarım. Hayvandan tek farkım düşünebiliyor ve düşleyebiliyor oluşum.Ailemi severim. Saçlarım uzun sakallarım hallicedir. Paso candır. Maddeye bağlanmam ama Ferrari 355 tek tutkumdur. Onun dışında kullandıklarım sadece A'dan B'ye gitmek için bir araçtır. Sevgilim yok,ama arkadaşım çok. Okulum seneye bitiyor. Flamenko seviyorum. Projeler çok zorluyor. Dünya dikenli bir hayat,sevenelerde mi kabahat? Sarıyer dünyanın en güzel yeridir. Evlenmek çoluk çocuğa karışmak güzeldir. Facebook sakıncalı,Twitter tartışılır. Kitaplar güzeldir zamanım olunca. Tasarım dergileride iyidir. Mimarlık,sömürü düzenidir. İşverensen sömürürsün,çalışansan sömürülürsün. Çok mal haramsız,çok laf yalansız olmaz. Yalnızlık kendi seçimim değil,hayatın hediyesidir. Kızlar komplike hayvanlardır. Düz mantığımdır. Nöroloji altında incelenmesi gereken dikkat bozukluğu muzdaripiyim. Behzat Ç. severim. İZ TV izlerim. Hayalkırıklığı uzmanıyım. Çalışmaya çalışırım. Gayretliyim. Olmazsa uğraşmam. Çok gülerim. Beynim hızlı çalışır.Ama zeki değilimdir. Unutkanım. Dağınığım falan...

Aklıma gelenleri yazdım,öptüm,bye.

9 Nisan 2012 Pazartesi

Sil Baştan

Jim Carrey'nin filmi değilde, Şebnem Ferah'ın şarkısıyla ilişkili olabilir yazdıklarım. Aslında herşeye en baştan başlamak benim bir alışkanlığım. Ortadan başlayamıyorum kafa olarak,bende en başından başlıyorum. Nörolojik bir durum olduğunu düşünüyorum :) Herneyse..2 yıla bayağı şey sığdırdım ve nihayetinde bu seferde sürpriz olmadan bir kadından muzdarip etti beni bu hayat. Uzatmıyorum merak etmeyin :) Bende açıkçası son yazdıklarımın direk bir kadınla bağlantılı olmasından hoşnut değilim. Şöyle ki herşeye başa sarıyorum yine. İyiydi yada kötüydü artık tartışmak yersiz. Karşıma keşke çıkmasaydı diyorum. Hiç bir zaman tanımasaydım... Yine başladım depresyon yazılarına. Tamam,duruyorum. Yeni birşeylere başlamanın müjdesini vereyim o zaman. Nacizhane projelendirmesini yaptığım bir işe başlayacağım inşallah. Burada aşamaları yayınlamayı düşünüyorum fotoğraflayarak. Dillenmesin aslında bu durum,belki gerçekleşmeyebilir. Müziğede geri döneyim diyorum artık. Kurs,flamenko falan... Özlüyorum gitarı elimden düşürmediğim günleri. Böyle işte. Bakalım zaman neler gösterecek. Selametle ;)

8 Nisan 2012 Pazar

Alın sizin olsun bu dünya

Artık bu kadar benden. Daha fazla takamıyorum bu maskeyi. Bambaşka birisi oldum baksana.Artık zevk vermiyor.Bu dünyaya doğmamıştım ki ben.Ne istediklerinizi çözemiyorum. Ciddi soruyorum ''ne istiyorsunuz''? Egolarınız bünyenizi çoktan ele geçirmiş. Kendinizde değilsiniz. Evet,gerçektende öyle. İstediğiniz kişi ben değilim,bu çok net. Alacak neyiniz kaldı bu dünyadan? Daha mı fazla? Buyrun,beni hiç karıştırmayın. Ne varsa sizin olsun. Düşüncelerinizde haklısınız,attığınız adımlarda,aldığınız kararlarda. Karşı tarafa hiç bir şey sormayın ama. Belki haklı çıkarda kendinize olan inancınız yok olur,sakın yapmayın. Tüm dünya sizin etrafınızda dönsün. Biz sadece figuranlarıyız bu kahpe hayatın. Söyleyecek fazla söz yok. Bırakıyorum herşeyi,alın sizin olsun bu dünya. Tepe tepe kullanın. Hala bencil değilim.

22 Mart 2012 Perşembe

Önerim

Sevmişsindir,anlarım. İstediğin gibi çıkmamıştır. Ama seversin. ''Acaba'' dersin,ama seversin. Kavuşamazsın. Köşeli sözlerin vardır sarfettiğin,çiğneyemezsin. Çiğne bence. Koş deliler gibi. Pişmanlık duyacağını bile bile, sebepsiz bir gururun kölesi olmak pek mantıklı değil. Çabuk ver kararını derim. Hayat senden daha hızlı akıyor.Yetişemezsen çok gözyaşı dökersin,benden söylemesi.

9 Mart 2012 Cuma

Biriktirdiklerim

İşyerinde boş bir tekniker masası var. Kimse kullanmıyor. Dibinde arşivlik fatura dosyaları var. Günlük gazeteler birikiyor üstünde. Normalde onları günlük alıp eve getirmem lazım. Üşeniyorum ama. Elimde gazete taşımaktan hoşlanmıyorum. Babam kızınca mecburen yükleniyorum o biriken gazeteleri,yallah eve. Çok şey öğretti bu durum bana. Gazeteler dışında çok şey biriktirdiğimide farkettim zamanla. Yapmadığım,yapamadığım çok şeyi biriktirdim hayatta. Hepsi bir dağ oluşturdular ve beni bekliyorlar. Gözleri üzerimde. Bakışıyoruz bazen. Hayal kırıklıkları var arasında mesela. Yok ettiğim hayatlar,tuz buz ettiğim kalpler... En çokta yalnızlıklarım. Mahvettiğim herşey yalnızlığa dönüşüyor hep. Diyorum ya, en çok yalnızlık biriktirdim bu zamana kadar. Sonsuz bir yalnızlık var elimde.Sonra geliyor yine sırayla. Çocukluğum,boş zamanlarım falan filan. Bir gün taşımaya başlayacağım hepsini sırtlayım. Çok ağır olacaklar,biliyorum. O gün çok farklı olacak ama. Yine tutarsızım. Kontrol edemiyorum bazen,herşey havada. Örgütleyemiyorum kafamdakileri. Zor,çok zor...

17 Şubat 2012 Cuma

Rasyonel Aşklar

Selam Bugünde gereksiz şeyler paylaşacağım. Benim hakkımda,evet. Aslında bencil değilim. Memleket problemlerinede kafa yoran birisiyim ama memleket ve dünya meseleleri dışında kendimle bazı meselelerim olduğu için yazıya benden başlıyorum. Başkalarının benim hakkımda okuma yapması onlara keyifsiz gelebilir,biliyorum. Aslında tamda ben değil olay. Rasyonel aşklardan bahsedeceğim biraz. Rasyonel kelime anlamı olarak ''akılcı'' anlamına gelmektedir. Herhangi bir nedene dayanan,sebep-sonuç ilişki içerisinde,mantıklı manasında. Son zamanlarda rasyonel aşklar peyda oldu. Modern diye anılan bir dünyada yaşıyoruz. Birileri dayatıyor belli ki. Çabuk tüket,maddeye bağlan,çok çalış, v.s v.s. Bu sistemin doğurduğu hastalıklı ruhlardan bahsetmiyorum hiç. Bu menem şey aşka da sıçramış. Aşk kelimesini hiç bir zaman kendime yakıştırmayan bir ''odunum'' bu arada. Aranızda bu sıfata sevinenlerde olabilir. ''Aşk kanın bir hareketidir, ve ben kanıyorum'' der Kevin Moorer ''Space Dye-West'' de . Hiç bir zaman köşeli olmamıştır. Mantık aramak yanlıştır. Vücuda yayılan bir şeydir. Şey diyorum çünkü tanımı mümkünü olmayan bir şeydir. Vücutta akar gider. Aşkı rasyonel bir tabana oturtmak saçmalıktır. O zaman aşk denen şey vuku bulmaz. Öyle bir hareket elde edilmez. Bırakırsın onu kendi başında,bazen midene saplanır,bazen beynine vurur etkisi,bazen uyutur seni tatlı rüyalara dalarsın... Ama hala bir mantığa oturtamazsın. Fakat gel gör ki bu ''modern'' dünya normları ''aşk'' denen mucizeyi gayet solid bir hale getirmiş kendisi gibi. Kuralları olan,mantığa sığdırılabilen birşey. Aşkın mantığı mı olur ? Gördüm,oldu. Aslında olmadı. Mantığa sığdırmaya çalışınca uçtu gitti. Aşkı bir kübün içine kapatmak onunla başetmek değildir. Onu öldürmektir. İnsanların kapıldığı en büyük hatalardan birisi son zamanlarda. - Kesin yargılardan hiç hoşlanmam aslında- Hayatımızı gayet net. Okula gidiyoruz,mezun oluyoruz,çalışıyoruz,büyük paralar kazanmaya çalışıyoruz,kendimizi feda ediyoruz,köşeli birisini buluyoruz ve sonra mutlu son. Ne kadar güzel. Sonra arkamıza bakıp ağlıyoruz. İşte rasyonel aşk budur. Geleceğide görüyorsun taaa 10-20 sene önceden. Gelecek garanti mi? Yada insanlar mükemmel mi ki? Bugün için birşeyler yapmak lazım. Geleek zaten adı üzerinde ''gelecektir''. Geleceği şekillendiren bugünki kararlarımız. Geleceği çokta düşünmeye gerek yok.Rasyonel aşklar bunuda düşünüyor,sakın telaşlanmayın. Onlar sizin yerinize karar veriyor. İrrasyonel ile rasyonelin çatışmasında rasyonel her zaman galip geliyor. Çünkü sistem bunu dayatıyor. Ailemiz,çevremiz,öğretmenlerimiz,patronlarımız ve tüm bunları kanıksayan biz. Kendimize dayatıyoruz bunu. Köşeli hayatlar canımı sıkıyor artık. Akışkan olması lazım sanki. Geleceği görme gibi bir yetimizde yok zaten. Eee ne için savaşıyoruz? Sadece sunulanları doğru yaparsak ve bunları iyileştirirsek zaten sonrası kendi oluşacaktır. Tezat olabilir yazdıklarım. Evet,olabilir. Çünkü aklıma geleni yazıyorum sadece. Köşesiz,gayet akıcı. Aşk gibi yani. Mantığa sığmayacak kadar. Bye

10 Ocak 2012 Salı

Bugün elleri bırakıyorum

İnsanlar vardır, konuşmaz hiç, anlatmaz, garipdirler, çok konuşurlar, az icraat yaparlar, aslında çok düşünürler, ama hareket edemezler, yarını pek düşünmezler, dünü hatırlamazlar, yumurta göte dayanmalıdır hep, paylaşmak istemezler, bencildirler, onlar vardır, bide onunkiler, onun hiç bir zaman olmadı, severler, aşık olurlar, ama o da olmaz, tanıyınca soğurlar, fazla gelirler, çok doğrudurlar, ne varsa söylerler, yalana gerek yoktur, çünkü elde etme amacı yoktur, elde etmek istersen yalan söylersin, doğru söze insanlar zaten gelir, 1 şey bulurlar, bir süre onunla idare ederler, başka şeyler akıııp,gider, kendinden çalınanları düşünürler, geri getiremezler, ona da üzülürler, ''ne kaldı ki başka?'' derler, yine inatla devam ederler, kaybetmekten korkarlar, terkedilmekten korkarlar, herşeyi kontrol altında tutma isteği ondandır, saygı duyarlar, saygı görürler, çok şey yaparlar, ama 1 bok olamazlar hiç bir zaman, gün biter, dua ederler, herkes için, yarın için, tanıyorum ben bu adamı sanki. Naber?