5 Ekim 2011 Çarşamba

Bindik bir alamete,gedeyoz gıyamete

Sosyal medya hayatın heryerinde. Onsuz yapamıyoruz. Fotoğraflar paylaşıyoruz,nerede olduğumuz bildiriyoruz,videolar paylaşıyoruz v.s v.s v.s. Uzun süredir aralıksız, bir süredirde aralıklara kullanıyorum bende. İnsanları gözlemlemek hoşuma gidiyor. Şunu söyleyebilirim; insanları bu tarz kanallarda çok daha iyi tanıyabiliyorum artık. Sosyal medyanın insanlarda peydah ettiği en önemli şeylerden biriside ''kendini teşhir etme'' içgüdüsü. Nedir bu? Şöyle ki, yaptığı,yapıyor olduğu ve yapacağı herşeyin bilinmesini isteme yada bilinmesine yol açma. Kendimce böyle bir tanım buldum. Dışavurumun bu kadar çılgınca olması gerçekten çok ilginç. Kaynağı nedir düşünmeden edemiyorum. Baskıcı bir toplum olmamızın sonucu mu acaba bu? İnsanlar bu tarz platformlarda gerçekten çok özgür. Fakat birebir de ise bir o kadarda çekingen ve içe kapanık. Bu tezatın sebebi ne? Göz göze gelmenin verdiği taşınması güç sorumluluk mu? Peki taşıyamadığımız sorumluluklar bu tarz kanallarda daha fazla binmiyor mu sırtımıza? Bence evet. Çünkü PC başında yalnızlığımıza güvenerek bu kadar kesin ve kararlı olabiliyoruz. Bile bile aldanıyoruz aslında. Ve daha ötesi,taşıması güç sorumlulukları sırtımıza yükleniyoruz her geçen gün. Eğer ki yaptığımız herşeyi savunabiliyorsak ne ala. Tam aksini düşününce,çıkmaza sürüklendiğimizin farkında bile değiliz. Hele ki bu tip gelişmelerin, toplumda yarattığı tek tip insan modeli azımsanacak gibi değil. Tek tip insana gidiyoruz hep birlikte. O fanusun dışında kalmakta,fanusun içinde kalmak kadar tehlikeli bana göre. Pek hoşlanmıyorum açıkçası bu gelişimden. Keşke diyorum ICQ'dan öteye geçmeseydik...

Hiç yorum yok: